Yazar Münevver Nehir Aslan, "Meşru Zamanlar" ile Okurunu Üç Zamanlı Bir Hikâyeye Davet Ediyor…
Mersin'de yaşayan yazar Münevver Nehir Aslan, üçüncü romanı "Meşru Zamanlar"ı edebiyatseverlerle buluşturdu. Psikolojik ve tarihsel derinliklerin iç içe geçtiği roman, 1950'ler Türkiye’si, Kore Savaşı ve 2014 İsveç üçgeninde geçen bir anlatı sunuyor. Romanının teması hakkında gazetemize bilgi veren Aslan, başkarakter Anna üzerinden zihinsel ve ruhsal bir keşif yolculuğu sunmayı amaçladığını belirtti.
YOĞUN DUYGULAR, DERİN HESAPLAŞMALARI ANLATTI
“Karakter yazar Anna üzerinden, zihinsel ve ruhsal bir yolculuğa çıkılıyor” diyen Aslan, romanın temel çerçevesini şu sözlerle özetledi: “1950 Türkiye’si ve Kore Savaşı, 2014 İsveç üçgeninde zamanlar ve zamanla değişen duygular, normlar üzerine akıcı bir anlatı sunuyorum. Toplumsal normlar, inançlardan gelen prangalar ve aşk ile savaşın birbirini nasıl doğurduğunu anlatmaya çalıştım.” Romanın psikolojik derinliğine de dikkat çeken Aslan, şu ifadeleri kullandı: “Bu romanımda psikolojik derinlik, yoğun duygular – acı, iyileşme, kendiyle hesaplaşma – öne çıkıyor. Daha çok ruhsal keşif ve düşünsel derinliği olan bir tarzla kaleme aldım.” Aslan, kitabın son bölümünde kısa birkaç alıntıya da yer verdiğini ifade ederek, okurun metni daha iyi içselleştirmesi için bu yöntemi tercih ettiğini belirtti.
“HER ŞEY BİR SORU İLE BAŞLADI: "BEN KİMİM?”
Mayıs ayında yayımladığı üçüncü romanı “Meşru Zamanlar” ile edebiyat dünyasındaki yerini sağlamlaştıran Aslan, kendisiyle yapılan kapsamlı bir söyleşide hem edebi kimliğini hem de kaleminin yönünü ayrıntılı olarak anlattı. Kendini anlatırken iç dünyasına odaklanan Aslan, edebiyata yaklaşımını şu sözlerle dile getirdi: “Mistik ve muhteşem şehir Mardin’e doğum ve akrabalık bağıyla bağlıyım. Gençliğimin ve yaşamımın çoğunluğunun geçtiği ve aidiyet bağıyla bağlı olduğum güzel şehir Mersin’de ikamet etmekteyim. Etrafımızda ki onca insana rağmen yalnızlaşan ve iç dünyasını görünür kılmak adına dünyayı anlama ve anlatma çabası içerisinde olan ve bunu yaparken; olaylara farklı açılardan bakarak sosyal eleştiriler yapan, insanı çözümlemeye çalışan, yüksek empati gücü ve hayal gücüyle bir dünya yaratma ve bu dünya ile iz bırakma arzusuyla yanıp tutuşan bir insanım.”
“ANLAŞILMAYI BEKLEYEN O KADINIM”
Aslan, yazmayı bir varlık biçimi olarak tanımlayarak, “Hem içsel ihtiyaç hem de dış dünyaya tepki olarak yazmayı bir varlık biçimi haline getiren; o kalem, o ruh ve herkesi anlayabilen, herkes olabilen ama kendi olabilme savaşında anlaşılmayı bekleyen o kadınım” ifadelerini kullandı.
“ÖZGÜRLÜK VE KİMLİK ARAYIŞI ÖN PLANDA”
Kalemini tanımlarken edebi tercihlerini ve anlatım tarzını şöyle özetleyen Aslan, “Kahramanlarımın iç dünyalarında sürekli bir mücadele vardır. Hem kendileriyle hem de çevreleriyle. Karakterler, genellikle toplumun dayattığı normlarla çatışma halindedir. Kadın karakterler de özellikle özgürlük ve kimlik arayışında ön plandadır. Yazım teknikleri ve anlatım olarak sıkça kullandığım iç monologlar ve bilinç akışı teknikleri, okuyucuya karakterlerin zihinsel ve duygusal süreçlerini doğrudan hissettiriyor. Benim kalemimi; içsel sorgulamayı seven, psikolojik ve felsefi sorgulaması olan edebiyattan hoşlanan okurlara hitap ediyor.”
“ÜÇ ROMANDA ÜÇ FARKLI RUH HARİTASI”
ALMİRA
Aslan, bugüne kadar yayımlanan üç romanına dair detayları da paylaştı: “Almira romanı cinsiyetlere yüklenen toplumsal rollerin ağırlığı altında sadece kadınların ezilmediği, bazen Araf gibi erkeklerin de toplumun dayattığı güçlü olma normlarına karşı içsel sorgulamalar yaşadığı bir hikâyeyi anlatıyor. Araf’ın ahlakın göreceli doğası çatışmasında, yaşadığı içsel yalnızlıkta; kendini oluşturabilme ya da kendi kalabilme adına verdiği psikolojik mücadele ile normatif baskıya direnişi konu ediniyor.
BENİM ADIM FÜRUZAN
İki cinayet ve bir intiharla başlayan bu roman, karakter Füruzan’ın psikologla yaptığı seanslar üzerinden psikolojik derinliğiyle dikkat çekiyor. Gerçeklik/hayal ikilemiyle okuyucuyu sarsan bu roman, kadın zekâsı ve gücünü öne çıkarıyor.
MEŞRU ZAMANLAR
Karakter yazar Anna üzerinden, zihinsel ve ruhsal bir yolculuğa çıkılıyor. 1950 Türkiye’si ve Kore Savaşı, 2014 İsveç üçgeninde zamanlar ve zamanla değişen duygular, normlar üzerine akıcı; toplumsal normlar, inançlardan gelen prangalar ve aşk ile savaşın birbirini nasıl doğurduğunu anlatamaya çalıştım. Bu romanımda psikolojik derinlik, yoğun duygular: acı, iyileşme, kendiyle hesaplaşma öne çıkıyor. Daha çok ruhsal keşif ve düşünsel derinliği olan bir tarzla kaleme aldım. Daha anlaşılır olabilmesi açısından kısa birkaç alıntı ile bitirmek istiyorum. ‘Meşru zaman yoktu; sadece duygular kendi eylemiyle zamanı haklı çıkartırdı.’ ‘Meşru zaman, kendi hikayemizi sahiplenmeye cesaret ettiğimiz andır.’ ‘Zamanla anlarız ki kötülük gerçeğin çıplak halidir ve zaman kabullenişin o görünmez dikişidir. Sökülüp atılan her duygumuzu hayali bir yama ile kapatır zaman.’ ‘Bu hayatta sadece duyguları güçlü olanlar, zamanın mühürlü kapılarını kendi hayallerine açar.’”
Yorum Yazın