Kuşkusuz Türkiye bir tarım ülkesi, bu ülkenin bekası da toprağa gebedir. Bugün bunu görmezden gelmek yarını yok etmek olacaktır. Son zamanlarda gündeme gelmiş olsa da uzun süredir tartışılan bir yasa tasarısı var. Daha da kötüsü belirli aralıklarla, farklı amaçlara hizmet eden doğa katliamları sürüyor. “Zeytin Yasası” onaydan geçerken arka planda torba torba yasalar başımıza çığ gibi düşmeye hazırlanıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün son yıllarında yapmış olduğu çok yönlü çalışmalardan biri de zeytinliklerle ilgiliydi ve bu kanun 1939 yılında yürürlüğe girmişti. 3573 sayılı kanunda; zeytinliklerin ıslahıyla ilgili maddeler yer alıyordu. Yabani zeytinlerin aşılanarak tarıma kazandırılması hedefleniyordu. Burada düşünülmesi gereken şey zeytinin neden bu kadar önemsenmesi gereken bir şey olduğudur. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’yi benden sonrası tufan zihniyetiyle kurmadı. Coğrafi konumunu ve sosyolojik yapıyı değerlendirerek gelişime dayalı kanunlarla besledi.
Zeytinlikler; kuraklığı önleyen, farklı türdeki canlıların denge içinde yaşamasını sağlayan en önemli aktörlerden biridir. “Türkiye çöl olmasın” sözünü klişe buluyorsanız çok yakında kendinizi bir yudum su için başka ülkelere el açarken bulabilirsiniz. Zeytinliklerin katledilmesiyle birlikte doğanın dengesi bozulacak ve kuraklığın da yanı sıra zaman içinde bazı canlı türleri de coğrafyayı terk edecek. Size ne tabii siz doğada yaşamıyorsunuz. Beton yığını apartmanlarınızda, fildişinden kulelerinizde, altın varaklı saraylarınızda otururken doğa sorunları size dokunmaz sanıyorsunuz. Işıltılı evrende yapay bir yaşamın içinde oyalanırken doğanın bir parçası olduğunuzu unutursanız sizden öyle bir intikam alır ki şaşar kalırsınız. O zaman sizi hiçbir para birimi, altın, elmas kurtarmaz. Doğa, dengesini bozan her şeyi yok edebilecek güçtedir.
2025 için söz konusu olan yasaya göre zeytin yetiştiren köylülere değil, maden sahiplerine ayrıcalık yapılıyor. Var olan zeytinlikleri söküp başka yere taşımak –bu zaten ağacı öldürecektir- bir çözüm yolu ya da orta yolda buluşmak değildir. Düpedüz zenginin yanında yer almaktır. Hoş, maden göçüklerinde de her zaman büyük patron imtiyaz sahibi oldu. Ölenlere “kader” denildi. Aynı şeyler farklı öznelerle tekrar ediyor. Olan hep çiftçiye, tarım emekçisine, ağaca, doğaya oluyor.
Hedef alınan şeyin zeytin ağacı olması da barışın hiçbir zaman sağlanmayacağının mı göstergesi acaba? Bereketi, adaleti, barışı sonsuza dek kaybedeceksiniz mi diyor? İkizköy direnirken Türkiye’nin tüm tarım emekçileri ve aydınları orada hep beraber direnmeli ve bu yasaya dur demeli. Gerçek madenin toprağın altında değil üzerinde yetişen zeytin olduğunu göstermeli. Çoktan çölleşmiş kalplerdeki dikenleri artık temizlemeli.
Yorum Yazın
Facebook Yorum